"Sözcüklerle uğraşanların mutlaka bir zavallılıkları vardır. Tatlı hayatın dışına çıkmak için bir nedenleri, onun dışına atılmalarına neden olan bir beceriksizlik." (1) Ve bence kendini ha bire yollara atmada da aynı zavallılığın birikiminin bir isyanı mevcut. Dövüle dövüle bir hal olmuş bu ülkenin çocuklarından biri olarak Orta Doğu coğrafyasındaki her acıyla ilmek ilmek sökülmekten dikiş tutmayan ruhumun Asya gezilerinden biri daha Vietnam. Uzun uzun
zamandır gitmek istediğim bir yer. Tayland, Endonezya gibi adından
sıkça söz ettirmeyen ama kendi içinde farklı bir gizem barındıran bir rota. Kendisini pazarlamak için çırpınmayan ama gelenlere tüm
güzelliğiyle kollarını açan bir diyar...
Her
ülkenin kendince efsaneleri, masalları, şiirleri ve sözlü sanatı var şüphesiz.
Bu efsaneler ve masallar haliyle o ülkenin tarihinden, dininden, kültüründen,
dilinden, yediğinden içtiğinden, müziğinden, kısacası her şeyinden nüveler
taşıyor. Evet, her ülkede var bu efsaneler ve masallar ama bu seyahatimde sanki bu öğe bir adım daha ön plana çıkıyor benim için. Biraz araştırma yaptığımda da görüyorum ki Vietnam'ı anlamak için içinde hayaletler, ejderhalar, animizm, ruhçuluk ve budhizm nüveleri barındıran efsaneler ve masallar oldukça önemli. Vietnam da yüzyıllar boyunca defalarca Çin istilasına uğradığından Çin
kültüründen de oldukça etkilenmiş. Ülkenin Kuzey ve Güneyinin üç yüzyıl ayrı ülkeler olarak yaşamalarının sonucu olarak da Kuzey ve Güney arasında efsane ve karakter farklılıkları bile görülüyor.
Bir hikaye anlatıcısı (naçizane) ve dinleyicisi olarak bu bloğun da yegane amacı hikayeler anlatmak. Sözcükler önemli şüphesiz; çünkü söz, tarif edileni ve tarif edeni de aynı anda yeniden biçimlendiriyor. O halde başlayalım hem Vietnam'ı hem de kendimizi yeniden biçimlendirmeye...
Kamboçya'nın
Phnom Pehn şehrinden bindiğim otobüs Ho Chi Minh şehrine varıyorum. Otobüsle
seyahat etmek, bir ülkeden diğerine geçmek benim için çok keyifli ve çok daha
gerçekçi. Havaalanlarında yaratılan suni sınır duygusu karadan geçerken
saçmalaşıyor ve tamamen anlamsız hale geliyor...
Can Tho'ya
geçmek üzere tekrar yola koyuluyorum. Şehir trafiğinde birkaç dakika geçirmem
bu şehirde kalmama kararımın ne kadar da doğru bir karar olduğunu gösteriyor.
Fakat vakti olanlar için birkaç müze ve tünel görülesi yerlerden...
Can Tho
Can Tho
bölgeye hayat veren Mekong Deltası'nın en rahat gezilebileceği ve büyüklü küçüklü
tekne/kayık gezisi seçenekleri sunan bir şehir. Geziler öğlen sıcağına
yakalanmamak ve yüzen marketleri de en kıpır kıpır halleriyle yakalayabilmek
adına güneş doğmadan sabah 5.30 civarlarında başlıyor. Saat 5'te saatin
erkenliğinden dolayı kendi kendime homurdanırken sokağa bir çıkıyorum ki bütün
şehir sokakta! Herkes tezgahını çoktan kurmuş ve alışveriş başlamış bile.
Ben de
kendi günüme başlamak üzere 15 dolara bir kayıkçıyla anlaşıyorum ve tek başıma
7 saat sürecek olan tura başlıyoruz.
|
Can Tao, Mekong Delta |
|
Can Tao, Mekong Delta
Kaptanım
çok tatlı bir kadın, pek İngilizcesi yok ama biz gerekli yerlerde bir şekilde
anlaşmayı başarıyoruz. Güneş yükselmeye ve yakmaya başladığında o hasır Vietnam
şapkasını takarak Uzak Doğululuğunu, bense çantamdaki eşarbı kafama bağlayarak
Orta Doğululuğumu takılıyorum. Ama iletişim kurabilsek kadınlık paydası altında
buluşacağımızdan eminim.
|
|
Can Tao, Mekong Delta |
|
Can Tao, Mekong Delta |
|
Yüzen Market / Floating Market, Can Tao, Mekong Delta |
|
Yüzen Market / Floating Market, Can Tao |
|
Yüzen Market / Floating Market, Can Tao |
|
|
Yüzen Market / Floating Market, Can Tao |
|
|
Yüzen Market / Floating Market, Can Tao |
Yüzen
markete geldiğimizde bu markette bir şeyler eksik sanki diye düşünürken marketteki en gürültülü varlığın arada bir öten horozlar olduğunu fark
ediyorum ve eksik hemen kendisini hissettiriyor: Bizdeki meşhur pazar
gürültüsü. Ne bağırıp çağıran ne de zorla size bir şey satmaya çalışan var
burada. Biri küçük biri büyük iki yüzen market gezdikten sonra toprağa ve tüm
doğaya hayat veren bu muhteşem deltanın ara sokaklarından kıvrılarak yerel
halkın hayatına tanıklık ediyoruz, hatta konuk oluyoruz. Nehir kenarlarına
kurulmuş küçük evlerden oluşan mahallelerde kadın erkek çocuk herkes bu nehirde
çamaşırlarını yıkıyor, banyo yapıyor ve hatta tıraş oluyor. Nereden geldiğimi
sorduklarında Türkiye diyorum. Onlar da çok belli ki sadece kibarlıklarından
aaa diyorlar. Es kaza olur da "biliyor musunuz Türkiye'yi?" deyince çoğu ya
bilmiyor, bilenler de öyle duymuş işte bir yerden, yerini göster desem
gösteremiyor. Ne kadar da güzel bir ülkede anonim olmak!
|
|
Can Tao, Mekong Delta |
|
Can Tao, Mekong Delta |
|
Can Tao, Mekong Delta
Bu ara
mahallelerde su kısmen daha temiz olmakla birlikte tekne ve vapurların geçtiği
ve yüzen marketlerin olduğu yerlerde oldukça kirli. Ben etrafta olan bitene
odaklanarak kirliliği görmemeye (malum tatildeyim ya) ve takmamaya çalışıyorum
ama bu durum pek kolay olmuyor. İnsanın, kendisine hayat sunan böyle bir
coğrafyaya nasıl bu kadar hoyrat davranabildiğini anlamak benim için hiçbir
zaman kolay olmadı ve olmayacak da sanıyorum...
Nehir gezim
bittikten sonra şehirde başka görülecek pek bir şey kalmadığından gece
otobüsüyle Dalat'a gitmek üzere biletimi alıyorum ve yolculuk başlıyor.
|
|
Can Tao, Mekong Delta
Doğa'nın Kalbinde bir Şehir: Dalat
Sabah
erken saatlerde Dalat'a girer girmez çevrelendiğim dağlar ve yeşillik
karşısında bir anda uykum açılıyor ve içim kıpır kıpır oluyor. Hava sıcaklığı
yükseklik sebebiyle fark edilebilir derecede düşmüş ve şehre indiğimde etrafta
şu bizim baya kışın giydiğimiz kalın montlardan satıldığını ve giyildiğini
görüyorum. Bense ayağımda parmak arası terliğim ve kolsuz tişörtümle
turistliğimi ilan ediyorum açıkça. Evet, hava daha soğuk ama yine de kafaya
kalpak takacak kadar değil canım!
Biraz
dinlenip şehirdeki kiliseleri ziyaret etmeye ve gölü turlamaya çıkıyorum.
|
|
Dalat |
|
Dalat |
|
Dalat |
Aslında Dalat'ta yapılacak birçok spor etkinliği var; dağ sporları, rafting,
kano vb. Bu etkinlikler isteğe bağlı olarak bir grupla veya
bireysel olarak da yapılabiliyor. Easy rider dedikleri sistemle de kendinize
bölgeyi bilen bir motosiklet sürücüsü buluyorsunuz
ve o sizi sadece yerel halkın bildiği yerlerde gün boyu gezdiriyor. Görmek istediğiniz yerler yine size kalmış. Maalesef burada sadece bir
günüm olduğu için ben şehirde kendi
başıma gezmeyi ve göl etrafında yürümeyi tercih ediyorum. Bu kararımdan ve
yürüyüşe başlamamdan yaklaşık 2 saat sonra yağmur başlıyor. Başta aldırmasam da
yağmurun şiddetini artırmasıyla bir taksiye atlayıp hostele dönmek zorunda
kalıyorum.
|
Dalat |
Hostele
döner dönmez o gece aynı odayı paylaşacağımız bir Vietnamlı aile odaya yerleşiyorlar
ve genel olarak sadece sırt çantalıların veya gençlerin kaldığı dormda yaş
ortalaması 40-50 olan bu aileyi görmek çok hoşuma gidiyor ve ailenin İngilizce
bilen genci bu durumu şu şekilde anlatıyor: "Ailem ben seyahat ederken
nasıl seyahat ettiğimi bilsin, onlar da deneyimlesin istedim."
Dalat'ta
havanın bu mevsimde sürekli böyle olduğunu öğrendiğimde yaşadığım hayal
kırıklığı sonrasında yapılabilecek en iyi şeyin yola devam etmek olduğuna karar
verip sonraki durağım için arada kaldığım Mui Ne ve Nha Trang arasından
gidilecek yerlerin çokluğu sebebiyle Nha Trang'ı seçip başka bir gece yolculuğuna
başlıyorum. Fakat vakti olanlar Mui Ne'ye de geçip oradaki kum tepelerinde
safari yapabilir ve Nha Trang'a oranla daha sakin olan sahilinin tadını çıkarabilirler.
Tüm Turist Kentliliğiyle Nha Trang
Vietnam'ın
sahil başkenti olarak adlandırılan Nha Trang, sahil yoluna inşa edilmiş
birbirinden lüks dünyaca ünlü 5 yıldızlı otelleri, birçok farklı parti mekanı
ve Batılı yemekleriyle tam bir "turist" şehri. Bu sıraladıklarım
benim peşimden gittiğim tatil tarzı olmadığı için bu şehirde yapabileceğim en
iyi şeyi yapıyor ve Couchsurfing yapıyorum. Beni ailesiyle yaşadığı evinde
ağırlayan April bulup bulabileceğim en iyi ev sahibi. Beni motosikletiyle
otogardan alıyor, evine geçip aile üyeleriyle tanışıyoruz. Babaanne huysuz ama
çılgın bir kadın. Yaşlılığına ve sağlık durumuna rağmen hiç boş durmuyor, çünkü
o zaman kendisini işe yaramaz hissediyormuş. Bahçelerdeki ağaçlara tırmanıyor
(hatta bir keresinde ağaçtan düşüp birçok kemiğini kırmış) ve topladıklarını
pazarda satıyor. April'in bir de 7 yaşında bir kızı var ve o da artık eve gelip
giden yabancıları kanıksamış, annesi ve babaannesi gibi çılgın bir kadın
olacağı şimdiden belli :)
|
Nha Trang |
İlk gün
April beni Po Nagar tapınaklarına götürüyor. 8. yüzyılda Champa Krallığı
tarafından yapılan bu tapınak 1979 yılında Vietnam'ın milli kalıntılar
listesine dahil ediliyor. 17. yüzyılda bu bölgede Güney taraflarına göç eden
Vietnamlılar, bir süre sonra Chamlıların Lady Po Negar'a tapınmalarının kendi
Ana Tanrıça'ya tapınmalarına benzediğini fark ediyorlar ve kısa bir süre sonra
bu tapınak hem Tanrıçalara tapınmanın hem de etnik birlikteliğin sembolü haline
geliyor.
|
Po Nagar Tapınağı / Po Nagar Temple, Nha Trang |
|
Po Nagar Tapınağı / Po Nagar Temple, Nha Trang |
|
Po Nagar Tapınağı / Po Nagar Temple, Nha Trang |
Tapınaklardaki
en büyük kulenin önünde insanı hipnotize eden müziğiyle Chamlıların geleneksel
dansı Apsara dansını izleme şansı elde ediyoruz.
|
Po Nagar Tapınağı'nda Apsara dansı / Apsara dance at Po Nagar Temple, Nha Trang
Long Son
Pagoda ve Nha Trang Katedrali de şehirde görülebilecek diğer dini yapılar
arasında geliyor. Bense günümün geri kalanını sokaklarda dolanarak ve insanları
izleyerek geçiriyorum.
2. gün
şehrin etrafındaki birbirinden güzel adaların etrafına snorkelling yapmaya
giden bir tura katılıyorum. Endonezya, Malezya ve Kamboçya'nın çeşitli
kıyılarında yaptığım snorkelling maceralarından sonra sanırım bu artık benim
Asya'daki favori etkinliklerimden. Snorkelling yapılan her yerde su altı dalışı
da yapabilme imkanı mevcut ama ben bir türlü bu alternatife sıcak bakamıyorum.
Sahil kenarından sadece birkaç dolara satın alabileceğiniz su geçirmez telefon
koruyucuları sayesinde su altını telefonunuzla da fotoğraflayabiliyorsunuz. Her
ne kadar gerçeği gibi olmasa ve içinizin o andaki kıpırtılarını bir karede
donduramasa da hiç fena sayılmaz değil mi?
|
|
Nha Trang |
|
April, babanne, ben ve kızı / April, grandmother, me, and her child, Nha Trang |
Kon Tum
Bu tatlı aileyle
vedalaşıp kendisini gezgin olarak tanımlayan April’in bile daha önce hiç
gitmediği Kon Tum’a gece otobüsüme biniyorum ve sabah 6’da Kon Tum'a varıyorum. Couchsurfing ev sahibim Huong saat 6'da motosikletiyle beni almaya gelmiş ve ben tabi ki mutluluktan uçuyorum! Kon Tum'a geliş sebebim burasının Central Highlands yani dağlık alanın ve ülkenin ortası/merkezi olması ve bu bölgede çeşitli etnik grupların olması. Huong'la birlikte erkenden yollara düşüyoruz ve bu gruplardan biri olan Bahnar'ları ve Bahnar köylerini görmeye gidiyoruz.
Buradaki en önemli etnik öğelerden birisi komünal yani müşterek Rong evleri. Bu evler Bahnar, Jarai ve diğer etnik gruplar tarafından çeşitli törenler ve festivallerin düzenlendiği, önemli kararların alındığı bir buluşma yeri. Kavisli çatısı ve 30 metreye kadar uzanan yüksekliğiyle biricik ve egzotik bir yapı. Vietnam'ın bu bölgesinde yaşayan birçok diğer etnik grup gibi bu köy de zengin müzik miraslarıyla biliniyorlar. Bambu, tahta vb. materyallerden yaptıkları müziklerle kendilerine has bir müzik kültürleri var.
|
Rong Evi / Rong House, Kon Tum |
|
Bahnar Köyü / Bahnar Village, Kon Tum |
|
Bahnar Köyü Hıristiyan Kilisesi / Christian Church of Bahnar Village, Kon Tum |
|
Geleneksel Bahnar Evi / Traditional Bahnar House, Kon Tum |
|
Bahnar Köyü öğretmenlerinden birinin babannesi / Grandmother of a Bahnar Village teacher, Kon Tum |
|
Bana poz vermek için baston olarak kullandığı sopasını yere koydu ve ayakta durmak için epey çabaladı :(
She put so much effort to pose to me and put her walking stick :( , Kon Tum |
|
Kon Tum |
Bu bölge ABD işgali sırasında hem Kuzey Vietnam, hem Güney Vietnam hem de ABDlilerin elinden çok çekmiş ve savaşlar genel olarak bu bölgede gerçekleşmiş. Hem bu savaş öncesinde hem de sonrasında gerek Kuzey Vietnam gerekse Güney Vietnam tarafından kolonize edilmeye çalışılan etnik gruplar özerklik elde etmeye çalışınca zorunlu göçe tabii tutulmuşlar ve dini liderleri de idam ettirilmiş.
|
Kon Tum |
İşte yine Orta Doğulu damarım tuttu ve başladım acıları didik didik etmeye. Bakmayın siz bana, Vietnamlılar özgürlüklerine çok düşkünler evet, yüzyıllar boyunca (özellikle Çin tarafından) çok saldırılara maruz kalmışlar evet, ama konuştuğum, otobüste rastgele tanıştığım herkes "biz sakin, mutlu insanlarız; artık ülkemizde savaş istemiyoruz" diyordu. Vietnam Savaşı üzerine okuduğum kitapta da şöyle diyordu zaten: "Örneğin Batı'da insanlar mutluluğun "peşinden koşulacak" bir şey olduğuna, onun sanki sürekli aranacak bir tür delişmen bir kuş olduğuna inanırlar. Doğu'da ise biz mutlulukla doğduğumuza ve hayatın en önemli görevlerinden birinin bu mutluluğu korumak olduğuna inanırız." (2)
|
Tipik bir Vietnamlı aile gezmesi / A typical Vietnamese family trip, Kon Tum |
Tüm Renkliliği ve Cazibesiyle Hoi An
Mutlu insanlar kıtasındaki Vietnam seyahatim Kon Tum'dan sonra heyecanla beklediğim Hoi An'la devam ediyordu. Büyüleyici atmosferiyle Vietnam’ın en sevilen şehirlerinden olan
Hoi An, 15-19. yüzyıllardaki önemli Güney Asya ticaret limanı konumunun iyi
korunmuş örneklerinden biri olmakla birlikte, yerli ve yabancı mimariyi
etkileyici bir şekilde harmanlayan ve gören gözlere şölen yaşatan bir şehir.
|
Hoi An |
|
Hoi An |
UNESCO
Dünya Miras Listesi’nde yer alan Hoi An, temel olarak Çin ve Japon
kültürlerinin ve sonrasında Avrupa kültürlerinin de etkisinde kalarak bu
muhteşem görünüme sahip oluyor. Birçok tapınağın, pagodanın ve tarihi mekanın
bir arada var olması şehrin bir diğer özelliği. Bu şehir size sadece tarihi
hatırlatmakla kalmıyor, sizi tarihte aydınlatıcı bir geziye çıkarıyor.
Özellikle de hava kararıp meşhur fenerler yandıktan sonra, dar sokaklarından
akan turistlerle bir olup Asya'nın geçmişine doğru bir akıntıya kapılıp
gidiyorsunuz. Japon Kapalı Köprüsü'nden yürüyor, Vietnamlı sanatçıların
yaptıkları resimlerden alıyor, sokaklarda gördüğüm her sanat eserine ayran
sanatçı gönlümü kaptırmaktan kendimi alamıyorum.
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Japon Kapalı Köprüsü / Japanese Covered Bridge, Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
|
Hoi An |
Hoi An’ın bir diğer bahsedilmezse olmaz
özelliklerinden birisi de burada kişiye özel ayakkabılar ve elbiseler diken
yerlerin bolluğu. Modeller ve renkler birbirinden güzel, fiyatlar görece ucuz
ve hizmet oldukça hızlı. Fotoğraftaki emektar terzi, elindeki kumaştan bana
kuzenimin düğünü için çok şükela bir elbise diken Vietnamlı terzim. Ben şehri
keşfe çıkmadan önce ölçülerimi alıyor ve istediğim modeli anlatıyorum. 5-6 saat
sonra yanına uğradığımda ise elbisem hazır! (tabi ki mor!) Bir sonraki durağım
da yaptırdığım ayakkabılarımı (ve çanta gitgide ağırlaşırken ek bir çanta)
almak.
|
Hoi An |
Kamboçya
yazımda bahsetmeyi unutmuşum. Buraların otobüsleri tahmin edemeyeceğiniz kadar
konforlu. Bu otobüslere Sleeping Bus, yani Yataklı Otobüs veya Uyku Otobüsü
deniyor. Fotoğraftan da gördüğünüz üzere isminin hakkını veriyor. Normalde
koştura koştura gezmeyi sevmeyen, her şehre en az birkaç gün ayırmayı adet
edinmiş ben, gerek Vietnam vizesinin zorluğu, gerek ülkede görülecek
güzelliklerin çokluğu gerekse bir daha ne zaman yolumun buralara tekrar düşeceğini
bilmemem sebebiyle 15 günde yaklaşık 10 yer görme çabası içerisinde gecelerimin
çoğunu bu otobüste geçiriyorum. Kamboçya'daki otobüslerde ise bildiğiniz gerçek
yatak var! Yalnız biletinizi almadan önce o yatağı biriyle paylaşacağınızı
bilin ki benim gibi hiç tanımadığınız bir adamla yatmak zorunda bırakılınca
arıza çıkmasın :)
|
Yataklı Otobüs / Sleeping Bus, Vietnam |
Hue
1802-1945
yılları arasında Nguyen Hanedanlığı'nın imparatorluk başkenti olan Hue tam bir
anıt ve mimari şehri. Gezilecek yerler oldukça fazla ama bunların bir kısmı
mezar (aslında lahit veya türbe gibi çevirmek daha doğru) olduğu için sadece
bir kısmını görüp 5-6 saat sonra tekrar otobüse atlayıp Phong Nha Milli
Parkı'na geçeceğim.
Parfüm
Nehri'nin iki yakasına kurulu ve bir başka UNESCO Dünya Mirası olan Hue'nin
seyyahları nasıl kendisine çektiğinin cevabı basit: Birbirinden güzel mimarisi,
insanın geçmişi öğrenme ve belki geçmişten dersler çıkarma, keşfetme ve şaşırma
dürtüsünün peşinden gitmesi. Parfüm Nehri'nin ismi zamanında Sonbahar'da nehrin
yukarı kısımlarındaki meyve ağaçlarının yapraklarını dökmesi sonucu ortaya
çıkan parfümsü kokudan geliyor. Tabi şimdi öyle bir koku yok.
Birçok anıt
mezar arasından iki tane seçiyorum ve Khai Dinh Anıt Mezar ile başlıyorum
kısacık Hue gezime. Khai Dinh 1916 yılında Vietnam'ın Kralı oluyor ve
üzerindeki Fransız etkisinden dolayı mezarı da Doğu ve Batı mimarisi sentezi
olacak bir biçimde inşa ediliyor. Fransızların desteklediği bir adam olarak
değerlendirilen Khai Dinh halk tarafından pek tutulmasa da tüm krallar gibi
kendi mezarını inşa ettiriyor. Her ne kadar Vietnam tarihinde övülesi bir yer
işgal etmese de sadece mezarındaki renkli mozaikler ve duvar boyamaları burayı
ziyaret etmek için yeter de artar bile.
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
|
Khai Dinh Mezarı / Khai Dinh Tomb, Hue |
Sıradaki durağım Minh
Mang Mezarı. Nasıl ki Khai Dinh'in mezarı, kişiliği ve ülkeyi yönetiş şekliyle
oldukça paralellik gösteriyorsa, aynı şeyi Minh Mang için de söylemek yanlış
olmaz. Minh Mang'ın mezarının Çin mimari özelliklerini taşıdığını düşünürsek, Batı'yla
araya koyduğu mesafe, hatta Hıristiyan misyonerlere yönelik şüphesiyle farklı
bir felsefeye sahip olduğunu görebiliyoruz. Minh Mang aynı zamanda bir
Konfüçyüsçü. Batıyla ticari ilişkileri kısıtlıyor ve Vietnam'ın kendi
kaynakları ve altyapısıyla ayakta durabilmesi için birçok şey yapıyor. Ülkeye
yollar, posta ofisleri, yiyecek depoları yapıyor ve tarım reformları
gerçekleştiriyor. Hani insan bir şehre gittiğinde kalkıp da mezar mezar gezer
mi derseniz, burada hissettiğim tek duygu benim de böyle bir yere gömülmek
istememdi :) Heykelleri, birbirinden güzel bahçeleri ve Vietnamlıların kutsal
kabul ettiği gözlere bayram lotus çiçeklerinin üzerindeki köprüsüyle bir
mezardan çok daha fazlası burası.
|
Minh Mang Mezarı / Minh Mang Tomb, Hue |
|
Minh Mang Mezarı / Minh Mang Tomb, Hue |
|
Minh Mang Mezarı / Minh Mang Tomb, Hue |
|
Minh Mang Mezarı / Minh Mang Tomb, Hue |
|
Minh Mang Mezarı'ndaki Lotus çiçekleri /Lotus flowers in Minh Mang Tomb, Hue |
Nguyen
Hanedanlığı’nın başkenti olan Hue’nin en belirgin ve güçlü sembolü Parfüm
Nehri’nin yakasına kurulmuş Hisar birçok saray, köşk, pagoda, tapınak, geçit ve
kuleye ev sahipliği yapıyor. 1885’te Fransız’ların askeri saldırısı ve 1947’de
Indochina Savaşı esnasındaki saldırılar Hisar’da ciddi zararlara yol açıyorlar.
1968’de Tet Saldırısı ve Amerikalıların karşı atağı sırasında da hasar görmeye
devam ediyor. Yasak Mor Şehir’deki (Forbidden Purple City) kırk yapıdan sadece
beşi ayakta kalmayı başarıyor. Bu noktada yukarıda ismi geçen savaşlar hakkında
da birkaç kelam etmeden olmaz şüphesiz. Vietnam deyince herkesin aklına ilk
gelen şey olan Vietnam Savaşı ve Birleşik Devletler’in Vietnam’da uğradığı
hezimeti böyle iki kelam ederek geçiştirmek olmak tabi ki ama insanların
Vietnam’ı sadece bu olayla filmlerden ve kitaplardan bilmeleri de Vietnam gibi
muhteşem güzellikteki bir ülke için büyük haksızlık.
Güneydoğu Asya'da Tayland hariç (?) her ülkenin kısmetine (!) sömürülmek düştü bir zamanlar ve Vietnam'ın kısmetinde de Fransızlar vardı. Fransızlar ülkeyi terk ettiğiklerinde Vietnam, Ho Chi Minh'in - vietnamlıların deyişiyle Ho Amca'nın - Komunist Kuzey Vietnam'ı ve ABD yanlısı Güney Vietnam olmak üzere iki ayrı ülkeydi. Kuzey ve Güneyi birleştirmek Ho Chi Minh'in hayallerinden biriydi ve Fransızların çekilmesinden sonra yapılan anlaşmaya göre iki Vietnam seçimler yoluyla birleştirileceklerdi. Güney Vietnam'ın Katolik ve ABD yanlısı başkanı Ngo Dinh Diem seçim yapılmasına karşı çıktı ve Kuzeydeki gerilla "Viet Cong"lar Güney'de eylemlerine başlayınca, Vietnam'da birleşik bir Komunist devlet olmasını istemeyecek olan emperyalist ABD olaya dahil oldu. 1964'te Tonkin Körfezi'nde ABD savaş gemisine ateş açan Kuzey Vietnam devriye botları batırıldı ve böylece savaş başlamış oldu. Güney Vietnam ordusu ve ABD birlikleri ile SSCB ve Çin destekli Kominist Kuzey Vietnam ordusu ve destekçisi Viet Cong arasında 1975 yılında Güney Vietnam'ın başkenti Saigon'un düşürülmesiyle sonlanacak savaş iki taraftan toplam 4 milyon sivilin ölümüne neden olacaktı.
Hue şehrinin Kuzey ve Güney Vietnam arasındaki silahsızlandırılmış bölgeye komşu olduğundan sahip olduğu stratejik önem nedeniyle şehir savaş zamanı oldukça hasar görmüş.
|
İmparatorluk Hisarı / Old Citadel, Hue
|
|
İmparatorluk Hisarı / Old Citadel, Hue |
|
İmparatorluk Hisarı / Old Citadel, Hue |
|
İmparatorluk Hisarı / Old Citadel, Hue |
|
İmparatorluk Hisarı / Old Citadel, Hue |
Her
imparatorlukta olduğu gibi bu imparatorluk da çeşitli ilginçlikleri,
entrikaları ve inançları içinde barındırıyormuş barındırmasına da - mesela
imparatorun, cennetin bu dünyadaki temsili olduğuna inanılması gibi - şimdi ben
oralara girersem hiç çıkamam. Meraklıları için tüm bilgiler internette mevcut
diyerek 5 saat içerisinde çılgınca bir hızla motosiklet taksi kiralayarak (5
dolarcık) gezdiğim Hue'den, Phong Nha - Ke Bang Milli Parkı'na geçiyorum.
Phong Nha - Ke Bang Milli Parkı
Büyüleyici
nemsiz kuru mağaraları, taraçalı mağaraları, yükselen dikitleri, ışıldayan
kristal köşeli sarkıtları, içlerinden geçen nehirleriyle gezginlere dopdoplu
maceralar vadeden Phong Nha-Ke Bang Milli Parkı, yaklaşık 400 milyon yıl önce
şekillenen karstik yapısıyla 2003 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne
girmekte hiç zorlanmıyor. Bu katılımın bu kadar yeni olmasının nedeni ise
aslında bölgedeki birçok mağaranın aslında çok yeni keşfedilmiş olması. Gün be
gün bu keşiflere bir yenisi eklenirken, parktaki biyoçeşitlilik de oldukça
zengin. Laos’taki Hin Namno koruma bölgesine sınır olan bu habitatta içinde
kaplanlar, filler, ceylanlar ve diğer primatların bulunduğu 100’den fazla türde
memeli hayvan, 81 çeşit sürüngen ve hem karada hem suda yaşayan canlı ve
300’den fazla kuş çeşidi bulunmakta.
Kısa zaman
öncesine kadar girişi Vietnam ordusu tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilen
ve sınırlı tutulan parka giriş sadece lisanslı bir tur operatörüyle birlikte
gerçekleşebiliyor. Parkın çok büyük bir kısmının hala keşfedilmediği ve ortaya
çıkarılmamış savaş gereçleri ve mühimmatıyla delik deşik edildiği
düşünüldüğünde bu uygulamanın son derece yerinde olduğu görülüyor.
Milli Park
içerisinde ziyarete açık ve en çok rağbet gören mağaraları Cennet Mağarası (Thieng
Duong Cave - Paradise Cave), Karanlık Mağara (Dark Cave), Phong Nha Mağarası,
Hang Son Doong Mağarası olarak sayabiliriz.
Cennet
Mağarası'nı gördüğüm ilk an gözümde Alanya'daki Damlataş Mağarası canlanması
boşuna değil; ikisi de birbirinden göz alıcı binlerce sarkıt ve dikitle süslü.
Dünyadaki en güzel mağaralardan biri olduğu iddia edilen bu mağara, aynı
zamanda içine inşa edilmiş yaklaşık 1 km'lik tahtadan yolla girilip görülmesi
en kolay mağaralardan.
|
Cennet Mağarası - Phong Nha, Ke Bang Milli Parkı / Paradise Cave - Phong Nha, Ke Bang National Park |
|
Cennet Mağarası - Phong Nha, Ke Bang Milli Parkı / Paradise Cave - Phong Nha, Ke Bang National Park |
Kafanıza
taktığımız kaskın üzerine geçirdiğimiz kafa lambalarıyla keşfettiğiniz Karanlık
Mağara’daki maceranın asıl atraksiyonu içindeki çamur dolu havuzda
yüzmek! Sizi içi çamur dolu doğal bir havuza götürecek olan yolu,
rehberinizin eşliğinde ve başınızdaki ışıkların yardımıyla takip ediyor, bu
maceradaki keyfi katlayan kayıp düşmeler yaşıyor ve batmadan içinde
yüzebileceğiniz çamur havuzuna ulaşıyoruz. Burada geçirdiğimiz yaklaşık yarım
saatten sonra mağaranın yıkanıp paklanacağımız nehir kısmına yürüyüşe
geçiyoruz. Sonrasında ise bizi lambalarımızı kapatıp karanlıkta yüzeceğimiz bir
on dakika bekliyor. Karanlık bir mağarada yüzmek: İşte hayalini dahi
kuramayacağım bir rüyanın gerçekleşmesi hali!
Sapa
Bir sonraki durağım Vietnam'da en çok
görmek istediğim yerlerin başında gelen Sapa. Phong Na'dan sonra uzun bir yol
beni bekliyor ve yine başlıyoruz sleeping bus yolculuğumuza.
Sapa'ya yaklaştıkça manzara daha da nefes
kesici bir hal almaya başlıyor. Kuzey Vietnam dilden dile dolaşacak kadar
varmış diyorum otobüs camının diğer tarafından. Daha önce Bali'de (Endonezya)
pirinç tarlaları arasında saatlerce bisiklet turu yapmışlığım var ama buradaki
pirinç tarlaları dağ yamaçlarından süzülerek yemyeşil bir düzlüğe iniyor ve bu
manzara sadece birkaç dakika değil, bütün Sapa yolculuğunuz boyunca size eşlik
ediyor.
|
Sapa |
|
Cat Cat Köyü, Sapa / Cat Cat Village, Sapa |
|
Cat Cat Köyü, Sapa / Cat Cat Village, Sapa |
|
Cat Cat Köyü, Sapa / Cat Cat Village, Sapa |
Sapa'da
turizm sadece fotoğraf çekip geleneksel kostümlerini giyen insanlarla
tanışmaktan ibaret değil. Burada adeta çok kültürlü bir ortamla temasa geçme ve
geleneksel kültürlerin böylesine büyük bir kaynak ve miras oluşturduğu
atmosferi kutsama imkanınız da oluyor. Sapa Çin sınırına oldukça yakın ve
Himalayaların doğu ucundaki en yüksek tepesi. Bölgede 5 farklı etnik grup var:
Hmong, Dao, Tay, Giay ve Xa Pho.
Sapa'da her
yer gezilesi, herkes rehber. Yerel halk gelirinin büyük bir kısmını turizmden
sağlıyor gibi görünüyor. Özellikle de kadınlar, görür görmez tutulduğum
kendilerine özgü birbirinden renkli yerel kıyafetleriyle her an yer yerde bir
anda etrafınızı sarıyorlar ve illa ki size bir şey satmak istiyorlar.
Sattıkları şeyler arasında neler yok ki! Ama en çok da bu etnik kıyafetleri, el
emeği göz nuru olan yatak örtüleri, takılar, tokalar, şapkalar, çantaları
satıyorlar. Bir peri masalı içindeymişçesine adeta dağda bir doğa istasyonu
olan bu şehirde bir de bu güzel etnik ürünlerle oldukça gafil avlanıyorum ve
aldıkça alıyorum. Alamadıklarımı da Bac Ha Köyü'nde haftada bir kurulan ve
oldukça büyük bir pazar olan bu açık pazarda alıp çantamı tıka basa dolduruyorum
:)
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
Şehrin her
an yer yerinde etrafınızı saran Sapa yerlileri size çeşitli trekking imkanları
da sunuyor. Sizi evlerinde ağırlayıp pirinç tarlalarında trekking yapıyorsunuz
ve kendi kendilerine İngilizce öğrenen yerli halk size birinci elden coğrafyayı
ve kültürü anlatıyor. Yalnız bu yerlilerin bir şey satma ve konuşma konusunda
oldukça ısrarlı olduklarını da vurgulayayım ki göstereceğiniz ilginin miktarını
siz belirleyin :)
|
Sapa |
|
Sapa |
|
Sapa |
|
Sapa |
Sapa Kültür Merkezi'nde bölgede yaşayan
etnik grupların çeşitli yöresel dansları da ücretsiz bir şekilde sergileniyor.
|
Sapa |
|
Sapa |
|
Cat Cat Köyü, Sapa / Cat Cat Village, Sapa |
|
Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Bac Ha Köyü, Sapa / Bac Ha Village, Sapa |
|
Sapa |
|
Sapa |
Halong Bay
Sapa'dan
Hanoi aktarmalı otobüs yolculuğum sonrasında meşhur Halong Bay'e varıyorum.
Yüzyıllar boyunca rüzgar ve su ile yontularak bugünkü halini alan körfez için
Vietnam'ın en gözde ve bilinen seyahat noktası desek abartmış
olmayız."Alçalan ejderha körfezi" anlamında gelen bu körfez 1994 yılında
UNESCO Dünya Mirasları listesine alınmış. Efsaneye göre eski zamanlarda ülke
yeni kurulduğunda Vietnamlılar Kuzeyden deniz yoluyla gelen acımasız
işgalcilere karşı savaşmak zorundalarmış. Kral ülkesine üzüldüğü için Anne
Ejderhayı ve çocuklarını, Vietnamlıların ülkelerini korumalarına yardım
etmeleri için dünyaya yollamış. Azılı düşmanlar ana karaya saldırırlarken Anne
Ejderha ve çocukları bir anda ortaya çıkmışlar ve kutsal alevleriyle ve devasa
zümrütleriyle düşmanları yakıp yok etmişler. Enjerhanın ağzından çıkan
zümrütler denizdeki savaş meydanına dağılmış ve düşman filosunu batıran
geçilmez bir koruma duvarı oluşturmuş. Ejderhalar sayesinde Kuzeyli işgalciler
yenilmiş ve Güneydoğu Asya'ya yeniden barış gelmiş. Binlerce yıl
sonra zümrüt duvar çeşitli boyutta ve şekildeki ada ve adacıklara dönüşmüş.
Savaştan sonra Anne Ejderha ve çocukları cennete geri dönmemişler fakat ölümlü
dünyada kalıp insan formuna dönüşmüşler ve insanların ekip biçmesine, tarla
sürmesine, hayvan yetiştirmesine, ülkenin yoluna girmesine ve genişlemesine
yardımcı olmuşlar. Ben bu açıklamayı sevdim ama tatmin olmayanlar için internette daha bilimsel açıklamalar mevcut :)
|
Halong Bay |
|
Halong Bay |
Halong Bay'i görmenin yegane yolu bir tekne turuna katılmak. Tahmin edeceğiniz üzere fiyatlar oldukça uçuk ve inanılmaz bir gemi yoğunluğu var. Artık gezimin sonlarına yaklaşmanın ve neredeyse seyahatimin yarısını otobüslerde uyuyarak geçirmenin yarattığı yorgunlukla hiçbir planım ve rezervasyonum olmadan kendimi Halong Bay gemilerinin kalktığı iskeleye atıyorum. 100 dolara bir gece teknede bir gece Cat Ba Adası'nda konaklamalı tur ayarlıyorum ve turum birkaç saat sonra başlıyor.
|
Halong Bay |
Asya gezimi
Muson yağmurları sezonuna denk getirmiş olmama rağmen 2 ay boyunca bana oldukça
cömert davranan doğa bu sefer o kadar da iyi davranmıyor ve Halong Bay
gezimizin neredeyse tamamında hava bulutlu veya yağmurlu geçiyor. Ama havanın da ötesinde burası tam da her süper turistik yer gibi gereğinden fazla kalabalık, gürültülü ve yoğun turist akını nedeniyle de kirli. Bunun üzerine bir de fotoğraflarda gösterildiği gibi bir tekneye binmemiş olmamız ve kısmen kazıklanmış olmamız nedeniyle (zira 100 dolar 2 gece kalmalı bir tur için her nasılsa oldukça uygun bir fiyat) tatsız tuzsuz Cat Ba adasına varıyoruz.
|
Halong Bay |
|
Halong Bay |
|
Halong Bay |
|
Halong Bay |
|
Cat Ba Milli Parkı, Cat Ba Adası / Cat Ba National Park, Cat Ba Island |
|
Halong Bay |
Cat Ba adası ve kirli denizi de kimseyi tatmin etmiyor ve Halong Bay'de yapılacak kalmasız bir günlük turun aslında yetip de artacağı fikriyle ve hayal kırıklığıyla ana karaya dönüyoruz.
Ninh Binh
Planladığımdan geriye bir gün daha kalınca listemde görmek istediğim yerlerden biri olan Ninh Binh ile bir Asya yolculuğunu daha (maalesef) sonlandırmak üzere yola koyuluyorum. Halong Bay'deki karstik doğa yapılarının (veya bizim hikayemizde zümrütlerin :) ) oluşturduğu aynı coğrafik yapıyı burada deniz yerine kara üzerinde görüyorum. Halong Bay'deki kaostan burada eser yok ve iyi ki bir günüm kalmış da bu sevimli yeri görebilmişim diye mutlu oluyorum. İlk durağım Tam Coc. Küçük kayıklar için biletimi alıp nehrin kıyısında sıramı beklemeye koyuluyorum. İki kişilik kayık daha uyguna geldiği için benim arkamda sırada bekleyen Japon'la birlikte atlıyoruz kayığa ve keyifle deklanşöre ardı ardına bastığım bir yolculuk daha başlıyor. Asya'da her şey mi fotojenik bana mı öyle geliyor diye kendi kendime sorarken bir anda kaptanımız bacaklarıyla kürek çekmeye başlıyor! Diyorum acaba bana mı denk geldi en yetenekli kaptan ama yok; etrafa baktığımda bütün kaptanların bacaklarıyla kürek çektiklerini görüyorum. Bizler şaşırarak fotoğraf çekerken bizim için gülümsemeyi de ihmal etmiyorlar her zamanki gibi.
|
Tam Coc, Ninh Binh |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ninh Binh’te
Tam Coc haricinde görülebilecek birkaç yeri daha görebilmek için yine üstün
Ortadoğulu pazarlık yetilerimi kullanarak bir motosiklet taksi ayarlıyorum ve
etrafı turlamaya başlıyoruz. Vietnam'ın en büyük tapınak kompleksi olan Bai Dinh'e yolumuzu düşürüyoruz.
Bai Dinh sessiz sakin bir ormanın içine inşa edilmiş bir kompleks. Şüphesiz Vietnam'da gördüğüm en güzel mimarilerden ve sadece etrafında yürümek bile insana huzur vermeye yetiyor. 539 hektar alana inşa edilmiş bu kompleksin en önemli tapınakları Tam Te Tapınağı ve Phap Chu Tapınağı. Her şey iyi güzel, mimari filan şükela da, bu bizim Türkiye halkının da saplantılı olduğu üzere "en büyük", "en yeni", "en eski" filan gibi tanımlamalar tıpkı her turistik yerde olduğu gibi havada uçuşuyor yine. Vietnam'ın en büyük heykeli burada (Buddha Sykamuni), efendime söyleyim yine 500 adet Arahat heykeliyle uzanan koridor (2 aşağıdaki fotoğraf) en uzun bilmem ne filan... Ha bir de bilmem kaç tonluk altın Buddha heykelleri var ki... Dilerim bu bilgiler sadece biz "turistleri" çekmek için kullanılan şeylerdir ve aslında Buddha öğretilerini takip edenlerin hiç de umurunda değildir. Amin!
|
Bai Dinh Budist Tapınağı / Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Bai Dinh Budist Tapınağı/Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Bai Dinh Budist Tapınağı/Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Bai Dinh Budist Tapınağı/ Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Bai Dinh Budist Tapınağı/ Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Çan Kulesi'ndeki Bronz Çan - Bai Dinh Budist Tapınağı / Bronze Bell in the Bell Tower- Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Bai Dinh Budist Tapınağı / Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Bai Dinh Budist Tapınağı / Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
|
Bai Dinh Budist Tapınağı / Bai Dinh Buddhist Temple, Ninh Binh |
|
Ninh Binh
fotoğraflarına bakarken tepeden çekilen bir sürü fotoğraf görüyordum ama bu
kayalara nasıl nereden çıkılır bir türlü kavrayamamıştım. Meğerse bunun bir
yolu Hang Mua Tepesi’nden geçiyormuş. Motosikleti bahçeye park ediyoruz ve
şoförüm kendisine bir ağaç altı gölgesi bulup altına kıvrılıyor ve bana
yüzlerce merdivenlik bu yolculuğumda başarılar diliyor.
|
Hang Mua Tepesi merdivenleri / Stairs of Hang Mua Peak, Ninh Binh |
|
Kan ter
içerisinde ve bol su molalı tırmanışımdan sonra gördüğüm manzara tüm zahmete
değiyor ve sabah kayıkla geçtiğim yolu tepeden izlemenin keyfini yaşıyorum. Yağmursuz mevsimde bu yeşil görünen yerlerin tamamen sapsarı olduğu fotoğraf karelerini yakalayamamış olmama üzülsem de Ninh Binh'i kaçırmadığım için keyifliyim.
|
Hang Mua Tepesi / Hang Mua Peak, Ninh Binh |
|
|
Hang Mua Tepesi / Hang Mua Peak, Ninh Binh |
|
Ninh Binh
gezimi tamamlamamla eve dönüş zilleri çalmaya başlıyordu. Peki ben bu zilleri
duymak istiyor muydum? Sanırım bir süreliğine, evet. Neredeyse bütün yazı Asya’da
geçirip kendimi dinleme ve dinlenme fırsatı bulduğum için ne kadar mutluysam, döndüğümde
beni bekleyen insanlar olduğunu bildiğim için o kadar mutluydum. Yola çıkmak biraz da "ev"in kıymetini bilmek ve onu takdir etmeyi öğrenmekle ilgili değil mi zaten?...
Ev demek anadil demek, müzik demek, sevdiğin insanlar, bildiğin yemekler demek. Her ne kadar bizim kültürümüzde de oldukça tüketilen bir yiyecek olsa da 2 ay boyunca her gün, her öğün yemekten sıkılıp bunaldığım pilav/pirinç, Vietnamlı bir kadının Vietnam Savaşı anılarını anlattığı kitabını okurken bir anda öyle bir anlama büründü ki bu şımarık düşüncemden utandım. Bu yazıyı da beni utandıran ve çakralarımı bir adım daha açan o paragrafla bitireyim istedim (kitap İngilizce çeviri benden):
"Fideyi dikmekten bir pilav kasesine dönüşünceye kadarki yolculuk her zaman uzun ve emektardı. Çünkü her bir pirinç tanesi hayatın sembolüydü ve hiçbir zaman tek bir tanesini bile ziyan etmedik. İyi pirinç Tanrı'dan gelen değerli bir taştı ve bunu düşünerek bakımını üstleniyorduk. Bugün bile bir çiftçi bir parıldama görse masanın altına eğilir ve bakar. Ve ebeveynler, çocuklar pilav yerken, ne kadar şımarık olurlarsa olsunlar, onlara dokunmazlar. Çünkü bu durumun pilav yiyen ve pilavı yapan arasındaki kutsal iletişime müdahale edeceğine inanırlar."
Referanslar:
(1) İç
Kitabı / Ece Temelkuran
(2) &
(3) When Heaven and Earth Changed Places / Le Ly Hay Slip