24 Ağustos 2015 Pazartesi

Kamboçya /Cambodia


Kamboçya'daki son günüm. Birkaç saat sonra Vietnam otobüsüme binmiş yine yeniden bambaşka maceralara koşuyor olacağım. Fakat Kamboçya'nın bende uyandırdığı hisler uzun bir süre benimle olacak gibi görünüyor. Tayland insanındaki rahatlık ve kısmen bolluktan uzak, üzgün ve fakir topraklar buralar. Ve belki de bu yüzden daha samimi. Daha dostane. 

Bir ülkeyi tarihi ve sosyal yapısı hakkında bilgi sahibi olmadan kavrayabilmek ne kadar zorsa, Kamboçya'yı anlamak da bir o kadar zor. Acılı zamanlar yaşamış, soykırıma uğramış, kolonize edilmiş- ve farklı şekillerde hala da edilmekte olan- Kamboçya, kendisini anlamak isteyen herkese kollarını sonuna kadar açıyor, anlaşılmayı bekliyor. 

Tayland'dan otobüsle kara yoluyla geçtiğim sınırda çılgınca yağan Muson yağmuru altında 30 dolara vizemi alıyorum ve macera başlıyor. 

SIEM REAP

İlk durak Siem Reap. Tayland'ın gürültüsü patırtısı beni yorunca bir anlık kararla geldiğim Kamboçya'daki ilk durağım meşhur tapınaklar Angkor Wat'ın olduğu Siem Reap oluyor. Angkor Wat Kamboçyalıların gurur kaynağı, bayraklarına bile bu onun resmini koyacak kadar... Kamboçya Krallığı'nın hem kalbi hem de ruhu olan bu tapınak, yıllarca suren terör ve travma sonrası kendisini yeniden inşa etmeye çalışan Kmerler için ayni zamanda bir ilham kaynağı.


Siem Reap

Angkor Wat

Angkor Wat'a gitmek için büyük çoğunluğun tercih ettiği yöntem tuk-tuk kiralamak ve gün boyu sizinle birlikte gelmesi. Tuk-tuk Güneydoğu Asya'daki ülkelerin büyük bir kısmında bulunan, motorsikletin arkasına faytondaki gibi oturma kabininin takılmasıyla oluşan üç tekerlekli bir araç.

Angkor Wat için 3 çeşit giriş bileti var: 1 günlük, 2 günlük ve bir haftalık. Buranın eskiden koca bir şehir olduğunu hatırlarsak büyüklüğü ve önemi de daha da bir açıklık kazanıyor. Şüphesiz ki bir günde tamamı görülemeyecek antik şehirde küçüklü büyüklü ve mimarisi ve doğası birbirinden farklı onlarca tapınak var. Fakat görülecek yerleri temel olarak 2 çember içerisinde toplayabiliriz. Küçük ve büyük çember. Küçük çember dediğime bakmayın, en bilindik ve büyük tapınaklar bu çemberde yer alıyor ve şöyle bir hepsini göreyim, fotoğraflarını çekeyim derseniz yaklaşık 7-8 saate ihtiyacınız var. 

12. yüzyılda Kral II. Suryavarman adına inşa edilmiş olan tapınak önce Vişnu (Hinduizm'de Tanrı'nın bir şekli, Koruyucu Tanrı) adına bir Hindu tapınağı olarak sonraki dönemlerdeyse bir Budist tapınağı olarak kullanılmış. 630 yıl hüküm süren Kmer Krallığı döneminde inşa edilen bu tapınak şehri dünyanın en büyük tapınak şehri olarak bilinmekle birlikte UNESCO Dünya Mirası listesinde. Yapımı için Mısır piramitlerinden daha çok taş kullanılan bu tapınak şehirde yaşayan Kmer Krallığı 13. yüzyılda Tayland'dan gelen baskılar nedeniyle Phnom Penh'e taşınır ve asırlarca terk edilmiş bir şekilde keşfedilmeyi bekler. Gerçek anlamda yeniden keşfi 19. yüzyıl ortalarını bulur 20. yüzyılda ciddi bir restorasyon süreci başlar.

Angkor Wat'taki en önemli tapınaklar Bayon, Ta Prohm ve Angkor Wat. Baphuon, Hinduizm'de Tanrıların yaşadığı yer olduğuna inanılan Meru Dağı’nın piramit seklindeki temsili. Terrace of Elephants yani Fillerin Terası kralın halka sesleniş yeri olmakla birlikte halk seramonilerinin ve kutlamaların yapıldığı oldukça büyük bir alan. Ta Prohm ise 12. yüzyıl Maya Budist tapınağı.

Ama ben biliyorum ki Angkor Wat için ne yazılırsa yazılsın kelimeler hep kifayesiz kalır, Kmer topraklarındaki bu dünya harikası ancak ve ancak yaşanır...




Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Balık tutmaca/ Fishing, Angkor Wat, Siem Reap

Bayon Tapınağı / Bayon Temple, Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap

Angkor Wat, Siem Reap



Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap


Ta Prohm Tapınağı / Ta Prohm Temple, Angkor Wat, Siem Reap
Angkor Wat, Siem Reap
Siem Reap

Siem Reap'te kaldığım hostelde tanıştığım Can Kamboçya'da yaşayan Türkiyelilerden. Can'dan öğreniyorum ki Kamboçya'da çeşitli nedenlerle türkiye'yi terk etmiş birçok Türkiyeli varmış. Yaşam koşullarının Türkiye'ye oranla çok daha ucuz olması, Türkiye'de olup biteni artık birçok kafanın kaldıramaması ve Asya'daki bir ülkede yaşama huzuru bu nedenlerden başlıcalarını oluşturuyor. Can burada şişe içine kumdan resimler yapıyor ve akşam pazarında kurduğu standında satıyor. Kamboçya koşullarına göre fena kazanmadığını da eklemek lazım, eh, önemli olan girişimcilik her yerde olduğu gibi.


PHNOM PENH

İkinci durağım ülkenin başkenti olan Phnom Penh. İsmini telaffuzunda oldukça zorlandığım bu şehir, sahip olduğu iki müze olan Soykırım  Müzesi (asıl adı “Killing Fields” yani ölüm tarlaları) ve eski bir hapishane olan Tual Sleng Müzesi’yle, size insanların yüzlerinde de görebileceğiniz Kamboçya tarihini daha iyi anlama imkanı sunuyor. 



1975-1978 tarihleri arasında yaşanan korkunç soykırım ülkedeki 8 milyon insandan 3 milyonunun ölümüne sebep oluyor. Soykırım müzesi ülkedeki 300 ölüm tarlasından sadece biri ve en büyüğü. Kendisi yurt dışında eğitim almış bir öğretmen olan Pol Pot orduyla 17 Nisan 1975'te başlayan operasyonla şehirlere ve köylere girip buralarda ne var ne yoksa boşaltıyor ve 48 saat sonra şehirlerdeki tüm okullar, fabrikalar, hastaneler ve tüm binalar boşaltılarak insanlar bilinmez bir yolculuğa sürükleniyor.  Bu tarihe “Year Zero” yani “Sıfır Yılı” diyen Pol Pot, aşırı uçtaki komünist fikirleriyle ve Kmer Rouge (Kızıl Kmer) adını verdiği ordusuyla herkesi zorunlu çalışmanın zalim yerleri olan kolektif tarlalara sürüyor. Pot Pol'a göre şehir insanları yozlaşmış kurumları ve profesyonellikleri ile tamamıyla yok edilmeliydiler. Sonrasında eğitimli tüm insanlar, doktorlar, profesörler, yabancı dil bilenler, gözlük takanlar, hatta elleri yumuşak olan herkes birer birer katlediliyor. Mermiler pahalı olduğu için bu insanları öldürmek için müzede de görebileceğiniz üzere birbirinden korkunç yöntemler kullanılıyor. "Better to kill an innocent by mistake than to spread the enemy by mistake" yani “bir masumu yanlışlıkla öldürmek, düşmanın yanlışlıkla yayılmasından daha iyidir” sloganıyla hareket ediliyor. Para ve bireysel aidiyetlikler yasak. 20 Mayıs Soykırımı Anma günü ilan ediliyor ve her yıl Kamboçya’nın çeşitli yerlerinden gelen insanlar bu müzede anma törenleri gerçekleştiriyor. 1979 yılında Vietnam ordusu tarafından ülkeden kovulan Pol Pot, kurulan yeni hükümete rağmen Batılı ülkeler tarafından 10 yıl boyunca ülkenin resmi lideri olarak görülüyor. Birleşmiş Milletler'de yıllar boyunca kendisine bir temsil koltuğu veriliyor, hatta Pol Pot ülke adına yardımlar da alıyor. Birçok ülke Vietnam tarafından kurulan yeni hükümeti tanımayı reddediyor. Kamboçya halkının başına gelen felaketi tüm dünyaya kanıtlaması gerekiyor ve Pol Pot ölümünden sadece birkaç yıl önce ceza alıyor. 

Kamboçya tarihi hakkında oldukça detaylı ve özenle yazılmış Can'ın (yukarıdaki fotoğrafta kumdan resimler yapan arkadaş) yazısını okumak isterseniz buyrunuz:

http://pompalihoca.blogspot.com.tr/2015/04/kambocya-kingdom-of-wonder.html?m=1

Bir diğer kaynak olarak da sıklıkla takip ettiğim Yolda Olmak sitesinden:

https://yoldaolmak.com/huzunlu-bir-gecmis-olum-tarlalari-killing-fields.html


Ölüm Tarlaları / Killing Fields, Phnom Penh
Ölüm Tarlaları / Killing Fields, Phnom Penh
Ölüm Tarlaları / Killing Fields, Phnom Penh
Soykırım Müzesi - İşkence Odaları, Genocide Museum - Torture Rooms / Phnom Penh

Phnom Penh


Phnom Penh gönül gözünü açabilenlere insanlıkla, günümüz dünyasıyla ilgili o kadar çok şey söylüyor ki... İnsanlığın bitmek tükenmek bilmez hırsları, öfkesi ve dününün acılarından ders çıkaramaması hasebiyle ne halklar ne acılar çekmiş ve hala da çekmekte. Ülkenin bir yanında Kmerlerin milli gururu Angkor Wat tüm ihtişamıyla dünyanın her yerinden milyonları kendine çekerken, diğer bir tarafta da milyonların katledildiği, sakat ve uzuvsuz bırakıldığı, uçsuz bucaksız bir yoksulluğa terk edildiği halk var. Phnom Penh'de geçmişin gerçekliği toplama kamplarının yanında bugünün gerçeği olan şehir çöplüğü var. Bu çöplerden çöp toplayan ve ayda sadece 5 dolarla yaşamaya mecbur olan insanları düşündükçe ve gördükçe kurduğumuz o ihtişamlı sofraların hepsi bir bir anlamını yitiriyor. Aşağıdaki linkte bu konuda kısa bir yazı ve video bulabilirsiniz:

http://www.dunyabirmasaldir.com/phnom-penh-kambocya-cop-toplayarak-yasayan-kambocyalilar/

Bir sonraki linkte ise hayranlıkla takip ettiğim fakat ne yazık ki Kamboçya'dan döndükten sonra keşfettiğim için ziyaret imkanı bulamadığım bir girişim olan Türkiyeli bir kadının yukarıdaki linkteki yazıyı okuyarak bir anda aldığı kararla Kamboçya'ya taşınarak açtığı Aynebilim Aşevi ile ilgili bilgileri bulabilirsiniz. 11 maddede neden Kamboçya'da aşevi açtığını açıklayan bu güzel gönüllü kadına destek olmak için bağış yapabilir, köyün tamamına sadece 75 dolara günün yemeğini ısmarlayabilirsiniz:

http://aynsoupkitchen.com/portfolio_item/11-maddeyle-neden-kambocyada-asevi-actim/

Dünyanın hala böyle insanların yaydığı sonsuz güzel enerjiyle döndüğünü düşündüren projelerden. Tüm güzel enerji sahiplerine selam olsun...


 


SIHANOUKVILLE

Üçüncü durağım Sihanoukville. Burada şehrin içinde yapacak fazla  bir şey yok ama sahilde benim pek de ilgimi çekmeyen çeşitli gece partileri var. Şehirdeki Türkiyelilerin yoğunluğunu Can bloğunda şöyle anlatıyor: 

"Çeşitli sebeplerle Türkiye'den kaçmış olan insanların ve Türk işletmecilerin köşe başlarını tuttuğu, kenti domine ettiği enteresan bir şehir. Deniz taşımacılığından, pansiyonlara, restaurantlara birçok sektörde Türkleri görmek mümkün. Dünyanın her yerine götürdüğümüz rekabet, kavga, dövüşü buraya da taşımışız, karakollara nam salmışız. Şehirdeki Türkleri iki gruba ayırırsak, Türkiye'de dosyası, mahkemesi, cezası bulunan ve hapishanelerde zaman geçirmiş ağır abiler ve Türkiye'nin siyasi ikliminden ve muhafazakarlaşmadan kaçan Hippieler. Normal şartlar altında Türkiye'de bir araya gelmesi güç olan bu iki topluluk gurbette olmanın da etkisiyle aynı masada cigaralarını sarıp birlikte tüttürüyorlar. "



Koh Rong Adası

Buradan Koh Rong adasına gelmek için Sihanoukville’den hızlı bota biniyorum. Malezya ve Endonezya'daki sahillerle ve adalarla kıyaslanamayacak (hem zaten neden kıyaslayalım ama işte bu da bir seyyah hastalığı olsa gerek) ama kendi çapında sevimli bir adaya varıyoruz. 

Ada olmasının tabiatı gereği denize girilebilecek sonsuz nokta var Koh Rong'ta ama sahilleri sayacak olursak iskelenin bulunduğu merkez sahil ve Long Beach'i sayabiliriz. Adadaki alt yapı yoksunluğundan kaynaklı kanalizasyon gözünüzün önünde denize akıyor ve merkez sahil böylece çok da girilesi bir yer olmaktan çıkıyor. Fakat yaklaşık bir saatlik bir orman yürüyüşü sonrası Long Beach'e ulaşabilir ve tertemiz denizin ve sahilin tadını çıkarabilirsiniz. Bu arada bu adanın kumunun incelikten gıcırdamasıyla ünlü olduğunu da vurgulayayım. 

2 günlük ada gezimin birinci gününde güneşin batışına yakın bir yürüyüşe çıkıyorum. 10 dakikalık bir yürüyüş sonrasında Beyoğlu'nda gece hayatında oldukça aktif olan 10 İstanbullunun işlettiği ve  haftada birkaç gün farklı konseptte partiler bulunan Police Beach'e varıyorum.Önce güneşin batışının bulutlardan yansımasını izlerken gözüme kanoyla gezen iki Kmerli çocuk ilişiyor ve kıyıya gelmelerini işaret ediyorum.


Police Beach, Koh Rong


Sonrasında çocuklardan biri iniyor ve kanoyu kaptığım gibi diğer çocukla açılıyoruz. Yanımdaki diğer çocukla bir kelime dahi olsa anlaşamıyoruz ama sallanan kano ve pembe turuncu güneş ışınları altında kahkahalarla dolu küçük bir yolculuk yapıyoruz :)


Police Beach, Koh Rong

Adadaki ikinci günümü tekne gezisine ayırıyorum (tekne dediğim aslında bot tabi). Çeşitli noktalarda durarak snorkelling yapıyor (ve evet, ben artık bir Asya snorkelcisiyim), denizin altındaki dünyaya nefesimiz ve vaktimiz yettiğince misafir oluyoruz. Oltalarımızı çıkarıp balık tutuyor ve sonrasında yakılan mangalda pişirip yiyoruz.  Bot turumuzun içinde bir de küçük köy ziyareti var. Koh Rong yakınlarındaki bir başka adaya yanaşıp köye iniyoruz. Köyde gezilip görülecek bir şey yok ve köy halkı da her gün botla gelip giden yabancılara alışmış olsa gerek oldukça rahat davranıyor. Bense bir yandan aşağıdaki fotoğrafları çekerken, bir yandan da durumu oldukça rahatsız edici buluyorum; gündelik hayatına devam eden köy halkı ve bir anda bottan inen ve kendilerinin fotoğraflarını çeken bir güruh. İşte bu ikilemli duygu da her fotoğrafçının etik çelişkileri arasında yer alıyor şüphesiz...














Tüm bunlar pek eğlenceli şüphesiz ama aslında hepimiz içten içten hava kararınca denize dalıp izleyeceğimiz planktonları hayal ediyoruz. Ve saat yaklaşık 9'a gelip hava yeterince karardığında deniz maskelerimizi takıp suya atlıyoruz. Planktonların görülebilmesi için ortamın mümkün olduğunca karanlık olması gerekiyor ama ne yazık ki şansımıza Ay var. Yapay ışıklarla kirletilmiş günümüz dünyasında Ay'ın ne kadar ışık verdiğini anladığım bir başka an yaşıyorum (bu anlardan en güçlüsü Ürdün'ün Wadi Rum çölünde elektriğin olmadığı Bedevi çadırında kalırken yaşamıştım). Eh bize de bu durumda suda yarattığımız hareketlerle ışıldamaya başlayan planktonları suyun altında izlemek düşüyor. Ellerimizi kollarımızı her çırpışımızda etrafımızda bir ışık kümesi oluşuyor ve aslında insanın doğayla bütünleşebildiği her anda ne kadar da saf ve mutlu olduğunu birbirimizin yüzünden okuyoruz.




KAMPOT & KEP

Sıradaki durağım pek çok turistin uğramadığı ama sakin ve kırsal coğrafyasının fotoğraflarıyla beni etkileyerek yollara düşüren Kampot. 

Kampot

Fransız sömürge döneminden kalma mimari yapısı, Kampot Nehri'nin Fil Dağları'na uzanan görselliğiyle gözlere dinginlik sunuyor Kampot. İlk olarak Kep Milli Parkı'nda bir motor turu atıyor, Kamboçya'nın her daim gülümseyen muhteşem insanlarını objektifime almaya devam ediyorum.

Kep Milli Parkı / Kep National Park, Kep

Kep Milli Parkı'nda gerçek anlamda bir şeyler görebilmek için birkaç saatlik trekkingler yapmamız gerektiğini öğrenince motorsikleti süren arkadaşım ve ben tembelliğe kaçıyoruz ve şöyle bir tur atıp çıkıyoruz. Sıra biraz da Kampot kırsalında salınma ve alabildiğine pirinç ekili tarlalarda günlük hayatı incelemeye geliyor. Pirinç tarlalarının yanında su bufaloları, tuz havzaları ve dünyaca ünlü  Kamboçya biberinin ekili alanlarını görüyorsunuz.

Rice fields, Kampot

Kampot

Kampot

Phnom Chhnork Mağaraları / Phnom Chhnork Caves, Kampot

Saatler akşam saatlerine yaklaştığında güneşin batışını görmek üzere Bokor Dağı Milli Parkı'nda bulunan Bokor Tepesi'ne çıkıyoruz. Yüzünü Tayland Körfezi ve Doğu Vietnam'a çeviren bu tepeye çıkarken karşımıza yine 1920'lerde Fransızlar tarafından yapılmış yapılar çıkıyor. 

Phnom Bokor, Kampot

Sonradan Kmer Rouge yani Kızıl Kmerler için stratejik bir nokta haline gelen bu tepede Fransızlar havanın serinliğini fark etmiş olacaklar ki kendileri için resortlar inşa etmekten geri kalmamışlar. 

Phnom Bokor, Kampot

Ve bir doğayla bütünleşme anı daha. Haftalardır Muson sezonu sebebiyle ya bulutlu olduğundan, ya son anda bulutlandığından ya da güneşin doğunun izlenebileceği bir yere denk gelemediğimden içimde derin bir güneşin batışını izleme özlemiyle uzun bir süre yoğun sisin dağılmasını bekliyoruz.  Birkaç dakikalık aralarla dağılıp dağılıp yeniden kümelenen sis ve bulutlar ortama daha da bir heyecan katıyorlar ve akşamımız serin ve heyecanlı bir şölen halini alıyor.

Phnom Bokor, Kampot

Phnom Bokor, Kampot

"Ayran gönlünü hoş etmek için gezenlerden değil de kendini inşa etmek için gezenlerden" olduğumdan her gittiğim yerdeki insanların acılarını, mutluluklarını ve hayretlerini de anlamaya çalışıyorum hep. Asya yollarında yapılacak uzun yolculukların belli esnekliklere, sabra ve hoşgörüye sahip olduğu şüphesizdi lakin aslında rotamda bile olmayan Kamboçya'nın bende bıraktığı etkinin tarifi zor. 

Derinlerde bir yerlerde biliyorum ki yerleşiklik o kadar da ciddiye alınacak bir şey değil. Ve işte tam da bu sebepten ki yurt tutkusu, mekan tutkusu, şehir tutkusu tutturamıyorum ben. Mekanlarım, şehirlerim var benim. Şüphesiz bazıları daha özel, daha güzel. Beni bana anlatan, aslolanın yolculuk olduğunu bir kere daha öğreten bu özel ülkelerden Kamboçya'ya selam olsun. 

Toplumca içine düştüğümüz karamsarlıktan kafamızı kaldırmak için. Şimdi yüzümüzü Asya'ya dönmenin tam zamanıdır...



2 yorum:

  1. Selamlar , siep reap te ki angkor antik kenti bin km2 lik bir alanı kapsar ve güneye göçün en büyük sebeplerinden biri bilinen aksine 14.yuzyikda yaşanan iklim değişikliği nedeni ile oluşan ve insan oğlunun mühendislik harikası olan su yönetim sistemlerinin çökmesi nedeniyle yaşanan kıtlık sebep olmuştur..Bu bilgiler henüz güncellenmektedir ve çoğu yerel rehberin bile haberi yoktur. .güzel yazı sevgiler emre

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil